28 Ağustos 2015 Cuma

Bir Sakız Ada'si kaçamağı

Izmir'de yapilan dugunleri oldum olasi sevmisimdir, dugune gitmisken bir de Çeşme'ye geçilir... 2015 Agustos ayindaki düğün sayesinde bu sefer Sakiz Adasi'na geçtik,  iyi ki de gittik....
 


Sakiz adasina gecmenin en kolay yolu Çeşme'den feribota binmek. Yaklasik 45 dakika sürüyor,  sabah gidip aksam donmek uzere ayarlanmis saatler ama ada o kadar buyuk ki ayni gun icinde gezmek mumkun degil, biz bir gece kaldik yine de adanin ucte birini gorebildik.

 Çeşme den feribot seferi olan iki turk firmasi var: Ege birlik ve Erturk. Ikisinin de biletleri internetten satiliyor, kisi bazi gidis donus 30 Eur tutuyor, Ege birlik biraz daha ucuz ama bizi pazar sabahi 9:20de kalması gereken feribot saat 10da hala kalkmamisti, neden ucuz oldugunu anladik.


Sakiz adasina vardigimizda pasaport kontrolden gecip hemen limanin bitisigindeki rent a car firmalarindan scooter kiraladik. 15 Eur gunluk ucreti, ama cok kucuk ve 50 motor. Adada her yerde benzin istasyonu olmadigini bilmedigimiz icin kiraladik ama sonra macera dolu bir yolculuk yasadik. Adanin  bu kadar buyuk oldugunu bilseydik kesinlikle araba kiralardik...

Motoru aldiktan sonra oteli bulmak icin yola ciktik, otel Komasta. Haritaya baka baka yolu bulduk ve yerlestik, gayet guzel bir otel, hemen uzerimizi degistirip plaja atmak istedik kendimizi. Eleni bize haritada guzel plajlari restaurantlari gosteri, adanin guneyine dogru yola ciktik. Hedefimiz Mavra Volia plaji sonrasinda Vroulidia plaji. Haritada birbirine yakin gozuken bu yerler motosikletle uzadikca uzadi, her mesafe arasi en az 1 saat yol gittik. Once Komi plajina gittik, burasi ailelerin gittigi oldukca kalabalik bir plaj, denizi guzel ama bizim beklentimiz cok daha yuksek bir kere. 15dk kaldiktan sonra tekrar yola, bu sefer tam isabet Mavra Volia plajini bulduk.


Komi Plajı
Mavra Volia Plajı
Volkanik yapisindan dolayi koyu renk taslari olan harika bir plaj, denizi muthis ve derin. Santorini'deki Red Beach'in siyah tasli versiyonu. Sicaktan bunalip sakizlilarin milli içkisi nescafe frappe denedik ama sekersiz ve sutsuz soyleyince icilemez birsey olmus, sut ve seker ekletmek icin tekrar dakikalarca sıra bekledik :) tekrar yola cikip Vroulidia plajina yonlendik. Harita yollari gösteriyor ama yollardaki tabelalar bazen yetersiz kaliyor. Allahtan yoldan gecen yunanlilar her zaman yardimsever. Vroulidia plaji, basamaklardan inilip ulasilan bir koy, harika bir deniz. Gunun sonunda Mavra Volia'ci Nejla ve Vroulidia'ci Ahmet olarak plajdan ayrildik.

Mavra Volia Plajı
 

Vroulidia Plajı
 

Daha havanin kararmasina 2 saat var ve bizi heyecanladiran bir yere, Pyrgi'ye gidebiliriz artik.... Allahtan yakin ve hemen kaybolmadan ulasabildik. Burasi Sakiz adasi'nda bizi en cok buyuleyen yer oldu. Kesinlikle gorulmesi gereken bir atmosferi var, 15.yydan kalan evlerin ve sokaklarin ruhu, her kapinin onunde oturan yasli teyzeler, elinde tespihle kahvede oturan amcalar, hani sanki Türkiye'deymişiz ama orda olsa burası bu haliyle kalmazdı ki gibi duygular yaşatıyor insana... Pyrgi'deki evler çok özel bir dış görüşüne sahip, hediyelik eşya aldığımız yerdeki çocuk uzun uzun anlattı tabi önce kireç, sonra kirecin oyulmasıyla oluşan şekiller falan gibi cümleler kurdu, sonuç olarak ben tam anlamadım nasıl yapıldığını ama sonuç harika. Hatta bu evlerin bir örneğinin Ankara Ulus'ta da olduğunu söyledi!!! Türkiye'ye dönünce internette araştırma yaptım ama Ankara'da bu tarz bir evin varlığına hiç rastlamadım.
Pyrgi
Pyrgi




Pyrgi'de çok güzel bir sürprizle karşılaştık, çok şık giyimle bayanlar ve beyler akın akın bir yere doğru gidiyorladı, biz herhalde düğün var diye düşünürken hepsinin bir kilisenin önünde toplanıp birşeyler yiyip içtiğini gördük, kiliseden ayin tarzı sesler geliyordu. Camdan içeri bakarken yanımdaki bayana düğün mü var diye sordum, meğer vaftiz töreniymiş, Gelin içeriden seyredelim dedi, plaj kıyafetiyle olduğumuz için uygun olmaz dedim ama come oooon tarzı bir cevapla aldı bizi içeri soktu. Yılların Müslümanıyım, bir vaftiz ayininde bu kadar duygulanacağımı hiç düşünmemiştim, sanki benim çocuğumu vaftiz ediyorlardı. Kilisenin iç tarafı dışından da güzel, herkes ışıltılı, tipik Ortodoks kilisesi, herşey çok güzel, harika... Biraz kaldıktan sonra dışarda insanların birşeyler yiyip içtiği bölüme geçtik ve anladık ki Türkiye'de yaptığımız bebek mevlüdü bu bildiğin, şimdi baby shower diye kutlanan incik boncuk bir sürü süslü kurabiyenin kekin yapıldığı davetler, aynı sistem orada da var. Hem karnımızı doyurduk hem de hatıra olarak dağıtılan şekerlerden aldık.

Pyrgi'den sonra motora atlayıp otele geri döndük, duş alıp üzerimizi değiştirdik v çok acıktığımız için hemen tekrar motora atlayıp ününü internetten okuduğumuz restaurant'a gittik: Roussiko. Gittiğimizde insanlar ayakta yer bekliyordu, mekan sahibi de panik bir halde bize dönüp şu an yer yok beklemeniz lazım dedi, peki dedik. 1-2dk geçmeden bize bir masa gösterdi, hemen içeceklerimiz geldi. Sakız Adası'nın meşhur bir peyniri var, biraz hellim peynirini andırıyor, adı mastelo. Biz bilmeden mastelolu bir salatayla başladık. Sonrasında kalamar, ahtapot deniz ürünlerine gömüldük. Türkiye'deki mekanları kötülemek için değil ama gerçekten yediğimiz herşey o kadar lezzetliydi ki Türkiye'de çok çok özel bir yerde ancak bulunabilecek ve karşılığında epey bir bedel ödetecek bir yere gitmemiz gerekirdi aynı lezzeti yakalamak için. Bakınız, birkaç ay sonra Çeşme'de gittiğimiz Langusta... Çok keyifli geçen bu yemeğe 2 kişi 40 EUR ödedik.


Pazar gecesi olduğu için maalesef taverna gecesi yaşayamadık çünkü adada sadece cumartesileri tabak kırmalı eğlenceli yerler açık. Bir sonraki güne hazırlanmak için otele geri döndük.

Pazartes günü aynı zamanda akşam feribota binip döneceğimiz gün, Eleni'nin kendi yaptığı reçellerle güzel bir kahvaltı yaptık, Eleni'ninin sallama çaya getirdiği değişik bi yorum var: Sürahiye birkaç tane sallama poşet atarak yaklaşık 1lt kadar çay getiriyor, ne kadar pratik bir fikir ama herşeyi salla çayı demle diye düşünen insanlar olarak uzaktan tebrik ettik sadece.

 

Bavullarımızı Eleni'ye emanet edip adanın diğer tarafını görmek için yola çıktık, Sakız Adası'na gidildiğinde motor yerine araba kiralamanın daha mantıklı olduğunu asıl bugun anlayacaktık, haritada sanki düz yolmuş gibi gözüken bası yerler aslında baya engebeli dağlar, adaın ortasında çok büyük bir orman var. O kadar yukarı tırmandık ki artık üşümeye başladık, tabi bu yolculuk çok da eğlenceli, manzara harika. Biz de bunun tadını çıkardık, sakız ağaçlarının yanından dolana dolana dağın tepesine çıktık.
 


 
Buraya kadar herşey eğlenceliydi ta ki motorda benzin bitene kadar :) Deponun ışığı yandı ama dağın tepesinden aşağı inmek için daha o kadar çok yolumuz var ve hiç benzinci yok. Yokuş aşağı boşa alıp bir şekilde ana yola benzeri bir yere çıktık ama daha fazla kaç km gider hiç fikrimiz yok. Yoldan geçen arabalardan birini durdurduk mecbur, tam derdimizi anlatırken ' Türk müsünüz' dedi şöför :) En yakın benzincinin 2km uzaklıkta olduğu söyledi o kadar... Denemekten başka şansımız olmadığı için çıktı yola, ne benzinci var ne insan ne de araba, baya ıssız bir yolda geçtik. Yine hayatımızda unumayacağımız anlardan biri de budur, çölün ortasında vaha bulmuş gibi biz de Sakız Adası'nda benzinci bulduk :) Yaşlı bir amca ve 2 benzin pompası bizi hayatımızın hiç bir aşamasında bu kadar mutlu edemezdi, gördüğümüzde sevinç çığlıkları attık :)
 
Dünyanın en güzel benzin istasyonu-bizim için
 
Bu kadar maceradan sonra gördüğümüz ilk ve en yakın plaja attık kendimizi, Avgonyma taraflarında. Akşama kadar burda ailelerle birlikte denize girip sonra Sakız Adası'na veda etmek üzere feribota binip Çeşme'ye geri dönük... Sakız Adası'nı gördükten sonra 'Çeşme bizim için artık bitmiştir' düşüncesine biz de kapıldık ve yeniden gelmek için birbirimize söz verdik...
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder