Portekiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Portekiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Nisan 2013 Çarşamba

Yedi tepe Lizbon...

Bir Avrupa ülkesinde öğrenci olmanın en güzel yanlarından biri, tüm Avrupa'yı kolaylıkla gezebilmek, trenle istediğin yere gidebilmektir... 2008 senesinde bu vesileyle Portekiz'in üzerine bir tik atılmış oldu :)

                                           
Portekiz Avrupa'nın en batılı ülkesi ve hem ekonomik hem  kültürel olarak diğer Avrupa ülkelerinden farklı olduğunu ilk bakışta anlayabiliyorsunuz. Lizbon'un tarihi çok eskileri dayanıyor ve biz de bu tarihi keşfetmek için yola çıkıyoruz.

Lizbon, İstanbul gibi 7 tepeden oluşan bir şehir, dik yamaçlı sokaklar ancak tramwaylarla geziliyor. Neredeyse 'yok canım buradan da geçemez artık' dediğimiz yerlerden bile tramwaylar geçiyor, neredeyse tüm şehrin tepeleri yokuşları ine çıka bu şekilde gezilebiliyor... Bizim İstiklal Caddesi'ndeki Nostaljik Tramway'a benziyorlar, ama sayılamayacak kadar çoklar...

Lizbon'da kalınabilecek en güzel hostel Costta Rooms, sonradan ismi Artbeat Rooms olarak değişmiş. Odaya getirilen kahvaltı, oda dizaynları, yeri herşeyiyle harikaydı ve renkliydi... http://www.artbeatrooms.com/. Bize Picasso'nun odası düştü, balkonda edilen kahvaltıdan daha keyifli ne olabilir?
Merkezi hostele yerleştikten sonra, şehri keşfe çıktık. Hostel çok merkezi olduğu için, yürüyerek heryere gidebiliyorduk.

Lizbon'un İstanbul'la tek ortak noktası 7 tepe olması değil, burası da bir deprem bölgesi ve 1755 yılında geçirdiği büyük depremden sonra, şehir merkezi tamamen yenilenmek zorunda kalmış. Şehir merkezi Baixa diye geçen bölge ile Barrio Alto.  Baixa'da merkezi bir cadde ve cadde üzerinde bulunan restaurant'lar ve küçük dükkanlar var..
Lizbon'da yolunuzu kaybetmek herhangi bir sorun oluşturmuyor çünkü polisler bile İngilizce konuşabiliyor. İstanbul'a gelen turistler kimbilir nelerle karşılaşıyorlardır diye düşünmeden edemiyoruz...
İlk gün gündüz Baixa ve akşam da Barrio Alto'yu dolaşıyoruz. Binalar yeni görünümlü ama hepsi birbirlerine uygun mimariyle yapılmışlar. Ana Caddenin kenarında Elevador de Santa Justa bulunuyor, bunun tepesine çıkdtığınızda harika bir şehir manzarı, tüm şehir ayaklarınızın altında...

Lizbon'a gidildiğinde mutlaka fotoğraf çekilmesi gereken bir yer vardır, orası da Cafe a Brasileira,çok şirin bir kahve evi, dışarıda duran kahve içen adam heykeli turistler için bir fotoğraf çekme noktası olmuş, biz de tabi ki çektirmeden dönmüyoruz, bir de acı kahvelerini içiyoruz, hatıra olarak da kahve fincanı ve kahve alıyoruz...



Vasco da Gama Köprüsü, Boğaziçi Köprüsü'nü hatırlatıyor bize :) Avrupa'nın en uzun köprüsü, neredeyse 1 km uzunluğunda...

Ve biz akşam gittiğimiz için çok güzel ışıklandırılmış Belem Kalesi kesinlikle görülmeye değer...







Sonraki gün önce Şehir meydanında geziniyoruz, sonrasında da Palacio de Pena'yı görmek için Sintra'ya gidiyoruz. Görülebilecek en güzel yerlerden biri, Disneyland gibi, Alice harikalara diyarındaki gibi rengarenk, cıvıl cıvıl bir kale :)







                                              
 
 
 Ve Portekiz'e gidip de Avrupa'nın en batı noktasına uğramadan olur mu? Olmaz. Cabo da Roca gerçekten etkileyici bir okyanus manzarasına sahip, ileride Amerika kıtasına ulaşana kadar bir toprak parçası olmadığını ve sadece sonsuz bir okyanusun var olduğunu görüyorsunuz... Çok etkileyici, bu kadar yolu geldiğiniz için de bunu bir sertifikayla taçlandırabiliyorsunuz:) 'Avrupa'nın en uç noktasını gezdim, gördüm' sertifikanızı almayı unutmayın...