Hollanda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hollanda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Aralık 2013 Pazartesi

Amsterdam : Özgürlük ve huzur birarada

Amsterdam'a hem iş hem gezmek için daha önce birkaç kez gitmiş olmama rağmen, orada yaşayan bir arkadaşımın olmasından dolayı en çok 2013 Ekim ayında tadını çıkarabildim. Huzur , gezi ve eğlence dolu 5 gün Amsterdam'ın yerini benim gözümde bambaşka bir boyuta taşıdı.
 

Amsterdam'a akşam vardığımda Dom Meydanı'ndaki hareket bana inanılmaz bir enerji vermişti. En son 2011 senesinde geldiğimde burada olmayan bir lunapark kurulmuştu ve ben oradaki tüm oyuncaklara binmeliydim :) Maalesef çevremdekiler benim kadar cesur davranamadılar, o yüksek dönmedolabın hayali kursağımda kaldı...

 
Amsterdam'a vardığımızda yaptığımız ilk iş hemen bir bisiklet kiralamak oldu, turistler için hazırlanan yeşil bisikletler yerine, merkeze yakın bir bisikletçiden 3 günlüğüne kiraladığımız, Amsterdam tarzı bisikletler bende biraz stres yaşattı desem yalan olmaz. Freninin elden değil, pedallardan kontrol edildiği, lastiklerin yüksekliğinden ayağınızın yere değmediği bir tür, anca 2. günün sonunda biraz alışmaya başlayabildim ve hiçbir kaza geçirmemem sadece tesadüften ibaret :)
Amsterdam tam bir bisiklet şehri, arabalardan daha çok saygı duyuluyor ve merkezde kocaman bir bisiklet otoparkı bile var. başka hiçbir ulaşım aracını kullanmamıza gerek kalmadan, her yere bisikletle gittik, bu Avrupa'nın birçok yerinde uygulanan bir şey ama Amsterdam'da bir hayat tarzı, çok daha ileri seviyede...

 
Akşamları Amsterdam merkezinde güzel yemekler bulmak hiç zor değil. İlk akşam bir Thailand restaurantına gittik, sonraki akşam da bir Hint restaurantına. İkisi de çok güzeldi, ama Hint restaurantı bizde daha çok iz bıraktı. Tandoor Indian Restaurant, hem yemekler çok güzel hem de servis gayet iyi, fiyatlar da ortalama...





Amsterdam'da bol bol patates kızartması yapan küçük büfeler var, bunlardan en ünlüsü ve eskisi Vleminckx, biz denedik ve memnun kaldık... Çok değişik sosları var, hepsinden denenebilir..

 Bir akşam vakit geçirmek için Jordaan bölgesine gittik, burası da yine tarihle bugünü birleştirmiş, güzel cafelerin ve restaurantların olduğu hoş bir bölge. Ortada ünlü Amsterdamlı müzisyen Johnny Jordaan ve grubunun heykelleri var. Merak edenler Amsterdam şarkısını dinleyebilirler: http://www.youtube.com/watch?v=hD3r1MFuE60


 

Bizim için en eğlenceli yerlerden biri de Heineken Müzesi'ni gezmekti. Heineke'nin nasıl ortaya çıktığından biranın nasıl yapılacağına kadar tüm detayları edinebiliyorsunuz. Bir bira tadım seansı ile birayı içerken nelere dikkat etmeniz gerektiğini öğreniyorsunuz ve bizim çocuklar gibi eğlendiğimiz eğlenceli aktivitelere katılıp en sonunda bar gibi bir bölümde ikram edilen biraları içip son noktayı koyuyorsunuz. İsterseniz üzerine istediğiniz bir notu yazdırabileceğiniz Heineken birasını da sipariş verip çıkarken alabiliyorsunuz. Girenler genelde 45dk'da bitirip çıktılar ama bizim müzeden çıkışımız 2 saati buldu :) Giriş bileti: 18 Eur.

Amsterdam'ın en güzel özelliklerinden biri sayısız kanalla size sunduğu görsel zevkin yanında yeşili sonuna kadar yaşatan bir şehir olması, hem de şehrin tam merkezinde. Bunun en güzel örneklerin biri ; Vondelpark. Burası, huzurun dünyadaki yansıması gibi. Bisikletle içinden geçerken, doğanın güzelliği insanı içine çekiyor, o an oradaki huzuru paylaşmaktan başka seçenek sunmuyor size. Şehrin göbeğinde bu kadar büyük bir parka sahip oldukları için çok şansslı Amsterdam'da yaşayanlar, insan ister istemez neden bizde böyle değil girdabına giriyor...

 Bu kadar huzur yeterli dediğiniz anda, Coffee shoplar yardımınıza yetişiyor :) Amsterdam'da coffee shoplarda sigara içmek kesinlikle yasak, masanın üzerinde paket bile görseler kaldırtıyorlar. Bu yüzden coffee shoptan içeri girdiğinizde ağır bir kokuyla karşılaşmıyorsunuz. Gayet sıradan cafe görünümünde ve gerçekten içeridekilerinde sıradan insanlar olduğu yerler. Space Cake'leri de yine aynı cafelerde yiyebiliyorsunuz. Coffee shop olmayan hiçbir yerde istediğiniz tütünü içemiyorsunuz, Smart Shop olmayan hiçbir yerden de istediğiniz şeyleri alamıyorsunuz. Değişik birkaç tane coffee shop denedik, hepsi de gayet ferah ve rahattı. Ama en çok ilk akşam gittiğimiz  'De Dampkring' i beğendim. Hem iç dizaynını çok sevdim, hem de yiyip içtiğimiz herşey güzeldi. Yeri de çok merkezi: https://tr.foursquare.com/v/de-dampkring/4a270064f964a52051831fe3

Amsterdam aynı zamanda müze kenti, en büyüklerin bulunduğu bölgenin ismi Müzeler Bölgesi: Museumplein. Gidenlerin Amsterdam yazısıyla fotoğraf çektirdiği yerlerden biri de burası. Biz de tabi ki bu tecrübeden mahrum bırakmıyoruz kendimizi :)


Bu bölgede çok güzel tam yayılıp sere serpe oturmalık yeşil bir alan var. Etrafta 3 tane çok önemli müze: Van Gogh Müzesi, Rijk Müzesi ve Stedelijk Müzesi. Giriş fiyatları ortalama 15 EUR.
Diğer önemli müzelerden biri de Anna Frank'ın evi. Önünde sürekli kuyruk olduğu için biz hiçbirinde beklemeyi göze alıp gezemedik, ama bir sonraki ziyaretimde mutlaka Anna Frank'ın nazi döneminde yakalanmamak için saklandığı bu evi gezip görmek, yazdığı mektupları dilini anlamayacak olsam da okumak istiyorum...

Kaldığımız bölgeye yakın bir yerde, pazar günü kurulan bir pazara denk geldik; iyi ki de gelmişiz. Sıcak karamelli waffle'ları taze taze mideye indirdik; en uygun fiyata hediye laleler aldık, değişik peynir ve sebzelerin tadına bakıp, 2. el ingilizce kitaplar bulduk.Lindengracht'ta sadece pazar yok, Amsterdam'da yaşayan arkadaşımın turist rehberi gibi her geleni getirdiği çok tatlı butik bir cafe var: Piq-niq. Biz kahvaltı etmek için oturduk, kahvaltılık küçük kanepeler eşliğinde hoş bir kahvaltı yaptık.



 



Gezimizin son gününü Amsterdam'ın dışında geçirdik ve trenle yaklaşık 1 saat uzaklıktaki tarihi Haarlem'e geçtik. Trenden indikten sonra 15dk yürüyerek şehir merkezi ve ünlü Saint Bavo kilisesinin olduğu pazara, Grote Markt'a ulaşabiliyorsunuz. Pazar meydanının her yerinden gözüken çok büyük ve bir o kadar da tarihi bir kilise, son derece fotojenik. Pazardan hem çiçek hem de yiyecek peynirler alınabiliyor. Bizim gittiğimizde cadılar bayramı yaklaşıyordu, liselilerin korkunç kıyafetleriyle hazırladığı  eğlenceli gösteriye de tanık olduk.


 Kilisenin etrafında küçük cafeler ve dükkanlar var, etrafında ara sokaklarda çok değişik objeler bulabileceğiniz küçük mağazalar var. Haarlem bana ilk ayak bastığım andan itibaren Orta Çağ'da yaşıyormuşum hissi uyandırdı. 20.yy'da çok büyük bir yangın geçirmiş burası ve birçok bina kül olmuş ama tarihi havayı korumayı bilmişler.



 
Artık yeteri kadar donduğumuz için tren istasyonuna doğru geri yürümeye başladığımızda dışarıdan görünümüyle bizi mest eden ve burada mutlaka oturmalıyız dedirten Bij Babette'e (Kruisstraat, 31)gidip sıcak çaylarımızı ve kahvelerimizi içerek ısındık. Çok tatlı peynircilerin, şirin mağazaların önünden geçerek bu şeker portakala yere veda ettik.