Küba etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Küba etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Eylül 2015 Pazartesi

Küba rüyası notları

Küba'yla ilgili ne kadar şey yazsam, ne kadar fotograf koysam da orada gördüklerimin çok büyük bir kısmını aktaramamış olurum, burası okuyarak, bakarak anlaşılacak bir yer değil, Küba mutlaka görülmeye değer. Küba'ya vardığınızda anlıyorsunuz ki gördüğünüz o klasik araba fotoğrafları, purolu teyze figürleri buranın turistik yönü, asıl Küba çok daha farklı ve bu farklılığı gördüğünüzde ne arabaların sizin için bir değeri kalıyor ne teyzeler size sahici geliyor... Gerçek Küba sizi bekliyor


Sanırım herkesin bir Küba rüyası vardır, bizim rüyamız 2015 Eylül ayında gerçek oldu. Küba seyahati yapmadan önce oraya nasıl gideceğimize karar vermek, turla mı gitmek daha rahat olur yoksa kendimiz mi organize etsek derken yaklaşık 6 aylık bir süre aldı. Bu yazıyı Küba'ya kendi başına gitmek isteyenlerlere bazı püf noktalarını göstermek için yazıyorum aslında, bir de söz uçar yazı kalır harika haritalar unutulmasın diye; buyrun başlayalım...

Küba'ya gitmeden önce:


Herşeyden önce yola çıkmadan önce her konuda ama her konuda beklentinizi düşük tutun derim, vaaay Küba'ya gidiyorum bundan daha harika ne olabilir ki? Çok doğru, kesinlikle öyle ama Küba biraz demlenerek içilmesi gereken çay gibi, ilk anda insana beklediği hazzı vermeyebiliyor. Bizim alışıp kendimizi gerçekten rahat ve Küba'da hissetip havaya girmemiz 2 günümüzü aldı. Burada konfor bulamayabilirsiniz, zaman olur su bulamayıp mojito içmek zorunda kalabilirsiniz ama er ya da geç Küba size sıcak kollarını açacak ve onu hiç bırakmak istemeyeceksiniz. Beklentileri düşük tutarak başlayalım organizasyona;

Küba'ya gitmeye karar verdiniz, gözünüzü kırptınız paraya kıydınız diyelim, bu bölgeye giden tur acenteleri var, genelde rota Havana- Trinidad ve Varadero. Araştırmaya başladığımızda anladık ki Varadero hiç bize göre bir yer değil çünkü biz gerçek Küba'yı yaşamak, oralı insanlarla tanışmak istiyoruz, Antalya tarzı otele kapanıp bütün gün denize girmek değil. Buna karar verdikten sonra, nasıl ulaşacağız kısmına karar vermek kaldı. İstanbul'dan direk uçuş yok, THY ha başladı ha başlayacak diye çok bekledik ama baktık kısa zamanda olacak birşey değil, aktarmalı gitmekten başka çare kalmadı.

Tur acenteleri genelde Moskova, Paris ya da Toronto aktarmalı götürüyorlar, arada uzun bekleme süreleri var. Biz biraz daha değişik bir yol denedik, ben zaten iş için Amerika'da olacağım için, Meksika üzerinden gitmeye karar verdik, böylece ünlü Cancun'da da biraz zaman geçirmiş olacaktık.

Houston-Cancun United Airlines ile; Cancun-Havana Aeromexico ile biletlerimizi aldık.

Düşünüldüğünde Küba'ya vize yoktur gibi duruyor ama var, hem de dünyanın en kolay alınan ve en komik vizesi herhalde. Ankara'daki konsolosluktan vizeleri alıp size gönderen acenteler var, fiyatlar 35EUR ile 70EUR arasında değişiyor, biz en ucuz olan Guantanamera şirketini seçtik Taksim'de, aradığımda şu an elimizde vize kalmadı haftaya gönderecekler dediklerinde 'vize böyle elde kalmayan bir şey mi' diye baya düşündük ama gelen kağıdı görünce ne kadar basit birşey olduğunu anladık. 15dk içinde kağıdın üzerine isminizi yazıyorlar, ve ta ta taaaa vizeniz hazır.

Nerede kalacağımız konusunda karar vermek çok zor olmadı, Küba'ya gidiyoruz 5 yıldızlı otelde kalacak halimiz yoktu, Kübalılar devlet kontrolünde evlerinin odalarını turistlere açabiliyorlar. Bu son derece güvenli ve çok sık rastlanan bir durum, CASA PARTICULAR diye geçiyor bu evler. Biz de bu yolu seçtik, evleri bulmak için havanacasaparticular.com sitesini kullanarak Havana'da 2 gece kalacağımız evi seçtik, Trinidad'da kalacağımız evi, orada ayarlarız diye düşündük. Eski şehir merkezinde kalmak turist olarak daha havalı ve avantajlı görünse de bu bölgede evlerin çok eski olduğunu unutmamak lazım. Biz şehrin yeni bölgesinde Vedado'da kaldık. Kaldığımız evi nasıl anlatsam, ilk görüşte aşk diyebiliriz :)

Havana Vedado'da kaldığımız evimiz

Casa Particularlar genelde 25-35 cuc arası, eğer otelde kalmak isterseniz Havana'da Hotel Ingleterra, hotel plaza gibi büyük oteller var, onların da 100CUC üzerinde fiyatları.
küba'ya gitmeden önce bizden önce giden arkadışımız Necmi Trinidad'da Tania isminde bir kadının evinden çok memnun kaldığını söyleyip telefonunu vermişti, aramayı çok denedik ama telefon hiç çıkmadı. Biz de riski alıp Trinidad'a vardıktan sonra adrese gittik, allahtan boş odası vardı. Odalar vasattı ama hem çok merkezi hem de yemekleri ve kahvaltıları harikaydı. buraya gecelik 15CUC verdik. Bu evlerin adreslerini almak isteyenlere mesajla gönderebilirim.

Küba'da hangi paralar geçerli?
Bu konuya dikkat çünkü çok büyük bir ipucu vereceğiz. Küba'da 2 tür para var; biri CUC sadece turistlerin kullanmaları için var olan para, bir de Kübalıların kullandıkları peso. Küba'ya götürülmesi gereken en son döviz amerikan doları, zaten kur 2015 eylül ayında 0.97 civarındaydı, bir de üzerine %10 kadar komisyon alınıyor. 1 CUC= 1 EUR. bir çok yerde 1CUC'un 1 USD'ye karşılık geldiği yazıyor ama aslında EURO'ya eşit gibi düşünebilirsiniz.

Biz orada EUR bozdururken anladık ki buraya getirilmesi gereken para Kanada doları, Euro'dan %25 daha değerli, hem de Türkiye'de EUR'dan çok daha ucuza alınıyor. Bunu bilseydik tatilimiz bize çok daha ucuza gelecekti.

Küba'yla ilgili yazılan yazıları okurken, hep bir sabun ve tuvalet kağıdı yoksunluğundan, su bulamamaktan bahsedildiğini göreceksiniz. Biz bunları okuduktan sonra yanımıza bol miktarda sabun, ıslak mendil, kağıt mendil, atıştırmalık yiycekler, kuruyemiş falan getirdik. Tuvalet kağıdı konusunda çok sıkıntı yaşamadık ama sabun olmayan birkaç yer vardı. Havana'da market bulmak çok büyük sıkıntı değil ama Trinidad'da çok market yoktu. Su bulamama korkusundan yanımızda taşıyabileceğimiz küçük bir termos bile götürdük. En azından atıştırmak için yanınızda birşeyler götürmekte fayda var, burası adım başı büfe, market bulabileceğiniz bir yer değil.

Küba'da ulaşım
Ev ayarladıgımızda Havaalanından transferi de ayarlamıştık. Yaklaşık 20-25 dk'lik bir yol için 25 CUC'dan fazla vermeyin. (Mail yolu ile pazarlık dahi yaptık; 30 CUC'dan 25 CUC'a indirdik)

Küba'da turistlerin kullanabileceği 3 değişik ulaşım yolu var, taksi, coco taxi ve bisiklet taksi. Bunların ortak özellikleri hepsinin ilk etapta sizi kazıklamak istemesi. Bunların dışında bizdeki dolmuşa benzer ortak collective taksiler var, Vedado'dan Havana merkeze giderken biz bol bol kullandık. kişi başı 0,50 Cuc'dan fazla vermeyin.Biz ilk gün bunun kazığını yedik, yolda beklerken yanına yaklaşan kişi size yardımcı olacağım deyip avantasını soförden alarak sizi dolmuşcunun kollarına bırakabilir. 1 CUC vereceğimiz yere 3 CUC verdik. Eee ilk günün günahı olmaz:) Coco taksiler (hindistan  cevizi şeklinde sarı renkli motorsikletler) taksilere göre daha uygun kısa mesafeler için özellikle bisikletle gidilemeyecek veya aceleniz oldugu durumlarda hem uygun hem de hızlı bir çözüm olarak Havana'da kullanabilirsiniz. Tabiki pazarlık etmeyi aklınızdan cıkarmayın; %50-60'lara varan indirimler alabilirsiniz iyi bir pazarlıkla. Üçüncü yol ise kısa mesafeler için ideal olan bisikletler. Şehir içinde çok yürümekten cok yoruldugunuz anlarda kullanabileceğiniz iyi bir alternatif hem havadar hem de iyi bir soföre denk gelirseniz rehberlik de alabilirsiniz.

Collective taxi'ler böyle birşey

Küba içinde şehirler arası ulaşımda iki alternatifiniz var; Otobüs (Viazul, http://www.viazul.com) ve yine taksiler (Treni önermiyoruz). Havana-Trinidad arası otobüs ile 6 saat sürüyor ve kişi başı 25 CUC. Yoğun dönemlerde biletleri önceden almanızı tavsiye ederiz lakin orada işlem yapan teyzeler bir hayli yavaşlar:) Otobüs saatinden 15 dakika önce son dakika bankosunda otobüste yer varsa bilet alma şansınız da var. Otobüs garında bekleyen taksici sırtlanlara bulaşmayın deriz. Kaldığınız yerin güvendiği bir taksi varsa onu deneyebilirsiniz.  Trinidad'dan Havana'ya dönerken ev sahibinin tanıdıgı bir taksi ile anlaştık ve sadece ikimizi 60 CUC'a 4 saat süren bir yolculukla Havanaya götürdü.  Trinindad'da merkezde taksiye ihtiyacınız olmayacak; biz sadece plaja gitmek için kullandık. Merkez'den Ancon plajına gitmek için 15 CUC teklif geldi biz 12 CUC'a gidiş dönüş anlaştık taksiciyle. Unutmayalım burası Küba, Küba demek pazarlık demektir...

Dil sorunu; Küba'da Havana merkez dışında ingilizce konuşan çok insan yok, eğer İspanyolca bilmiyorsanız ve turla gitmeyecekseniz yanınızda küçük bir İspanyolca sözlük getirmekte fayda var. Taksiye binerken, oradaki insanlarla sohbet ederken işinize yarayacaktır. Eğer klasik tur acentelerine bağlı kalmayıp sizi bir Kübalının gezdirmesini ve ondan rehberlik hizmeti almak isterseniz de küba'da bu işi yapan çok insan var. Bütün bir haftayı sizinle geçirip hem şöförlüğünüzü yapan hem kalacak evleri ayarlayan bunun karşılığında da çok da fazla olmayan bir ücret alan bağımsız Kübalı rehberler bulabilirsiniz. Bizim tanıdığımız bir kişi bu şekilde Küba'yı gezdi ve rehberinden çok memnun kaldı, ilgilenen olursa iletişim bilgilerini verebiliriz.

Küba'ya gitmeden önce buranın tarihine, kültürüne dair birşeyler öğrenmek isterseniz, birkaç kitap ve film önerimiz olacak.

- Biz Kübalılar-  Guillermo Rodriguez Rivera- Hem tarih hem kültür, ismini belki de hiç duymadığınız Küba'nın Atatürk'ü sayılan Jose Marti'ye dair genel bilgiler veren güzel bir kitap
- Strawberry and Chocolate - Biz filmi çok beğendik, Havana'da filmin çekildiği evi de görebilirsiniz. Özellikle Plaza Armas'ta bu filme dair birçok afiş göreceksiniz, bunların size daha anlamlı gelmesi hoşunuza gidecek
- Motosiklet Günlüğü- Che'nin daha gencecik yeni mezun bir doktorken Latin Amerika'yı motorla gezip, gördüğü yoksulluk ve eşitsizlik karşısında kafasında ' Ben bu oyunu bozarım' fikrinin nasıl ortaya çıktığını anlatıyor

Hazırlıklı olun; turist olduğunuz anlaşıldığı anda ( ki bu zor olmayacak, ilk işiniz sadece turistlerin taktığı hasır şapkalardan almak olacak) kime baksanız ' Hola Taxi?' sorusuyla karşılacaksınız. Bu kelime gün boyunca kulaklarınızda çınlayacak, sokakta yürüyen ve arabası olmayan insan bile size taksi lazım mı diye soracak ve ilgili görünürseniz hemen bir yerlerden taksi bulup komisyonunu alacak. Sabırlı olun, öfkelenmeyin, yeter beeee demeyin, Küba'ya gelmişsiniz hiçbir şey tadınızı kaçıramaz... Yanınıza gelip size yardım etmek isteyen, çiftseniz fotoğrafınızı çekmek isteyen insanlar da olacak, bunlar da genelde para almak için yapılan sevimlilikler, gracias deyip geçin...

Biz bir hafta boyunca Havana ve Trinidad'ı görebildik, gitmeden önce özellikle puro fabrikalarıyla ünlü Pinar Del Rio'ya gideriz diye düşünmüştük ama zamanımız kalmadı. Santiago de Cuba, Cienfuegos, Santa Clara zamanı daha çok olanlar için gidilebilecek mekanlar. Bizim anlatabileceğimiz mekanlar sadece Havana ve Trinidad...

HAVANA:

Havana, ilk etapta ne kadar harika bir yer burası izlenimi uyandırmadı bizde, etrafta yıkık dökük eski banalar, binaların önünde oturan birbiriyle konuşan insanlar ilk başta sanki güvensiz bir yerdeymişsiniz hissi yaratıyor ama merak etmeyin, yarın hiçbirşeyiniz kalmayacak :) Sonradan alıştık, insanlar arabalar bize hep tanıdık ve normal gelmeye başladı. Burada değişik bir yaşam tarzı var ve satıcıların dışında yerel halk sizi hiçbir şekilde rahatsız etmiyor, hayaletmişsiniz ve sokaktan hiç geçmiyormuşsunuz gibi hayatlarına devam ediyorlar.

Küba gerçekten çok güvenli bir ülke, sağlık, eğitim ve güvenlik olayını çözmüşler. İstediğiniz saatte heryerde dolaşabiliyorsunuz, istediğinizi giyip çıkabiliyorsunuz kimse de rahatsız etmiyor.

Havana merkez- Obispo caddesi- Ne kadar iç açıcı görünüyor değil mi?

İlk gün uçaktan inince önceden ayarladığımız taksi zaten bizi bekliyordu, şöförümüz müthiş bir ingilizceyle seslendirme sanatçılarına taş çıkartırcasına ' döviz bürosuna gitmelisiniz' dedi ve biz de onu takip ettik. Acaba havaalanında kur farklı mıdır diye sorduğumda ' Komünist bir ülkeye geldiniz, burada böyle şeyleri düşünmenize gerek yok' dediğinde 'vay be ne büyük rahatlık' diye düşündük. Hemen çıkışta EUR paralarımızı CUC yaptık. İnsanın hayallerinin aksine taksicinin eski bir Chevrolet'si yok, bildiğimiz yeni Hyundai'si vardı. Klimalı ortamda kalacağımız eve kadar bıraktı ve kalacağımız evin sahipleri kapıya çıkana kadar şöför de bizimle bekledi. Evdeki herkesin elinde Iphone'lar, Tommy tshirtler görünce  demek ki dedik açılım başlamış. Hemen kendimizi dışarı attık, ev sahibimiz taksici olduğu için bizi taksisiyle Havana turu yapmamız için ikna etmeye çalıştı ama biz kendi başımıza gezmek istediğimizi söyledik ve çıktık. Çıktık ama neye güvenerek çıktık bilmiyorum, elimizde ne bir harita ne bir rehber, attık kendimizi sokağa. Elbet bir yol bulur Havana merkeze ulaşırız diye düşündük.

Biz ettik siz etmeyin, küçük de olsa bir Havana haritası alın

Vedado Calle 23, buranın ana caddesi, tüm taksi dolmuşlar ve taksiler buradan geçiyor. Taksi beklerken insanların tabakla yiyecek birşeyler aldığı bir yer gördük, Küba'lılara pizza ve spaghetti satan küçük bir lokanta. İlk yemeğimizi buradan yedik, turist parası olan CUC'u burada bozdurduk ve çok ucuza hem doyduk hem de paranın üstünü yerel pesodan verdiler.

Calle 23 üzerinden taksiye binip Habana Vieja ( Eski Havana)'ya gittik ve her yeri kazılmış sokaklardan geçerek Capitolio'ya ulaştık. Havana'yı gezmeye başlamak için en doğru nokta Capitolio. Burayı gün içerisinde birkaç kere göreceksiniz, etrafından dolanıp uzaktan görüp ona göre nerede olduğunuzu anlayacaksınız. Burası Amerika'daki Capitol'ün aynısı, bizim ziyaretimiz sırasında hummalı bir tadilat vardı o yüzden içini göremedik. Ama dışı da gayet eğlenceli, klasik arabaların bol bol cirit attğı bir yer burası, özellikle park etmiş olanların fotograflarını çekerken, taksi şöförlerinin koşarak size geldiklerini göreceksiniz, bu arabalarla isterseniz Havana turu atabiliyorsunuz.

Bizim elimizde haritamız olmadığı için, Capitolio'nun önündeki caddelerden birinde yürümeye başladık ve Plaza Viaje'ye vardık. Plaza Viaje'de her zaman en kalabalık yer olan Factoria'ya oturduk ve canlı müzik eşliğinde ilk mojito ve Pina coladaları ısmarladık. Hayatımda hiç unutamayacağım bu Pina coladayı, en güzeliydi. Mojito da çok iyiydi, müzik eşliğinde yavaş yavaş yağmur yağmaya başladı, işte o andır ki Havana'ya geldiğimizin farkına varıp tadını çıkarmaya başladık.

Burada yan masadaki turist çiftten haritalarını rica edip haritanın fotoğrafını çektik, anladık ki gayet merkezi bir noktadayız. Plaza Viaje, sonraki günlerde de gelip bol bol zaman geçirdiğimiz bir yer oldu, çok hoş bir atmosferi var. Buradaki tüm binalar restore edilmiş, birbirinden güzel hangisine bakacağımızı şaşırdık. Cafe Escorial'de Küba kahvesi cortadita içtik, espressodan çok daha güzel, türk kahvesi boyutunca oldukça başarılı.

Plaza Vieja (Pina Colada deneyimi)
Plaza Vieja
Plaza Vieja'dan sonra Plaza Armas'a geçtik, burası hem ingilizce hem ispanyolca kitapların, posterlerin bir sürü değişik şeyin satıldığı bir yer. Biz ilk gittiğimizde yağmur çiselediği için kitaplar kalkmıştı ama sonrasında yine birkaç kere bu güzel meydana gittik. Meydana gelirken, hayallerinizdeki kulağında çiçek, ağzında puroyla oturan zenci kübalı teyze fotoğrafını çekebilirsiniz, bu teyzeler sırf fotoğraflarını çekmek isteyen turistlerden para almak için sabah gelip ellerinde puro bütün gün bekliyorlar...

Plaza Armas, kübalıların takıldığı sahil kenarı Malecon'a çıkıyor, Atatürk büstünü görmek isterseniz biraz sol tarafa ilerlemeniz lazım, sahile yakın tarafta, görünce içimize bir gurur doldu ve Ayhan Sicimoğlu'nun deyimiyle biz de gitmişken bir Fatiha patlattık.

Malecon, her saat kalabalık bir yer, bir nevi sosyalleşme alanı. Herkes içeceğini alıp buraya geliyor ve sabaha kadar takılıyor. Tam karşıda kaleyi göreceksiniz, biz gitmediğimiz için anlatacak çok fazla şeyimiz yok. Malecon'dan yine içeri girip sokaklarda kaybola kaybola saatlerce yürüdük, Kübalıların evlerini ve içerideki yaşantıları gözlemledik, her evin kapısı açık olduğu için bunu yapmak çok kolay. Devrim Müzesi'nin önüne geldik, müze pazar günü kapalı olduğu için giremedik. Yürümekten yorulunca gördüğümüz ilk bisiklet taksiye binip Catedral'i görmeye gittik. Catedral'in hemen yanında ünlü Bodeguita del Medio var, burası Ernest Hemingway'in Havana'da yaşadığı sıralarda sık sık gidip Mojito içmesiyle ünlü. İçeri bakıp, canlı müziği dinleyip ayrıldık.

El Chanchullero (Heminway was not there:)
Kübalılar kokteyl olayını nasıl çözmüşlerse, yemek olayında da o kadar aza kanaat etmişler. Genel olarak yemekler çok lezzetli değil, tavuk, domuz eti ve deniz mahsülleri üzerine basit bir menüleri var. Biz bu konuda beklentimizi çok düşük tutarak gitmiştik zaten, okuduğumuz ve insanların önerdiği birkaç mekan da vardı, bunlardan biri Necmi'nin önerdiği El Chanchullero ( Çançullero), Capitolio'dan Brasil sokağa girince hemen sokağın başında. Herhalde yediğimiz tek lezzetli yemek buradaydı, ananaslı tavuk ve ananaslı karides çok başarılıydı, fiyatları da 4,5CUC, kokteyller 2,5CUC.

Ernest Hemingway'in ünlü ettiği bir yer daha var; o da Floridita. Buraya gitmeden ve bir Daiqui içmeden dönmeyin. Ernest Hemingway gerçekten ağzının tadını biliyormuş :) burada gerçek boyutta bir heykeli de var. Müzik olduğunda ortam çok daha güzel oluyor, mangolu Daiquiri bir başyapıt...

Floridita


Küba'nın her şehrinde Casa de la Musica'lar var; hem Kübalıların hem de turistlerin gittiği canlı müzik ve tabi ki salsa yapılan yerler. Havana'daki Casa de la Musica kapalı bir mekan, girişi biz gittiğimizde 10 CUC'du,içeride çıkan gruba göre 5-10 arası değişiyormuş fiyatlar. Sonrasında Trinidad'daki Casa de la Musica'ya gidince daha iyi anladık ki burası biraz piyasa mekan. özellikle içeri yalnız giren ve turist olduğu anlaşılan beylerin kollarına anında 2 Kübalı kız dolanıyor ve bütün gece kızlar arasında acayip bir rekabet yaşanıyor. Müzik gayet güzeldi, biz çok eğlendik, hem gerçekten çok güzel dans eden Kübalıları hem de salsanın s'sinden anlamayan turistlerin dans etme çabalarını seyrederek ve tabi ki dans ederek..

Bir sonraki gün Pinar Del Rio turlarına katılmak istiyorduk, bunun için Hotel Ingleterra ya da Hotel plaza'nın içindeki tur acentalarıyla görüşebilirsiniz. Bunlar devlete ait olduğu için herhangi bir pazarlık yapamıyorsunuz, biz Hotel Ingleterra'ya gittiğimizde acente kapanmıştı, katalogdan turları inceledik, bu turlar bütün gün sürüyor, 60cuc-150 CUC arası fiyatları. Pinar del Rio'daki tütün tarlaları, fabrikaları ve kendine özgü doğazı görülüyor. Önceden planlasaydık katılmak istediğimiz bir turdu ama biz Havana merkezde daha fazla zaman geçirmeyi tercih ettik.

Havana'ya gelmişken denize girmeden dönmek olmaz düşüncesiyle, buradaki 2. günümüzde Santa Maria plajı'na gittik, taksiyle gidiş dönüş 30 CUC'a anlaştık, yaklaşık yarım saat sürüyor. Plaj güzel, Karayip denizi fazlasıyla sıcak olduğu için denize girip ferahlayamıyorsunuz ama okyanusa girmek için yakınlarda güzel bir nokta. Havana'da hediyelik eşya alacaksanız kesinlikle plaja giden yoldaki satıcılardan alın, Havana merkezde göreceğiniz aynı kolye, yüzük ve hediyelik eşyalar burada yarı fiyatından daha ucuz, genelde herşey 1 CUC.

Plajda karnınız acıktığında plaj çıkışındaki hamburgerciden yerken 2 kere düşünün, ben sadece yanında verdikleri pilavı yiyebildim.

Seyahatin ilk günü müzeler kapalı olduğu için bugün plajdan merkeze geçerek ilk olarak Museo de la Revolucion (Devrim Müzesi)'ne gittik. Neden bilmiyorum buranın girişinin ücretsiz olmasını beklerken kişi başı 8Cuc verdik. Devrimden önce Batista'nın ülkeyi yönettiği bu binada 1 Ocak 1959'da Castro yönetimi ele geçirmiş, içeride iç savaş sırasında çıkan gazetelerden haberler ve bolca fotograf var. Müzede Fidel Castro ve Che Guevara dışında Cienfuegos'un da ne kadar etkili bir kişi olduğunu öğrendik, hatta Trinidad'a çok yakın bir şehre ismi verilecek kadar önemli. Açıkçası daha yaratıcı ve içerisinde daha çok şey bulabileceğimiz bir müze hayal ederdik, sadece İspanyolca açıklamaların yazıldığı ve panolara asılmış fotograflardan ibaret bu müze beklentimize çok karşılamasa da görülmesi gerek.

Çıkışta merkezde Obispo caddesi üzerinde Restaurante Europea'da yemek yedik, yine bizi memnun etmeyen bir tat, allahtan restorandaki müzik ve dans biraz olsun yemeğe tat kattı. Geriye kalan zamanımızı artık alıştığımız sokaklarda gezinerek tamamladık, adeta sokakta yaşayan Kübalıların köhne evlerdeki hayatlarına tanıklık ettik.

Havana'daki kahvaltımız
Havana'daki üçüncü günümüz aynı zamanda Trinad'a geçiş yapacağımız gün, oldukça heyecanlıydık. Sabah ev sahiplerinin getirdiği kahvaltıdaki mango, guayabayla mest olmuş şekilde Havana'dan ayrılıp 6 saatlik otobüs yolculuğu sonrası Trinidad'a vardık. Maalesef bir gün önceden bizi Trinidad'a götürmesi için anlaştığımız taksici sabah gelip taksiyi dolduracak başka 2 kişi bulamadığı için götüremeyeceğini söyledi ve ilk otobüse binmek için apar topar gara gittik. Arada mola verdiğimiz yer bile alıştığımız gar görünümünden oldukça farklıydı.

Havana-Trinidad arası dinlenme tesisleri


Küba'da meyve suyuna doyacaksınız

TRİNİDAD:

İnsan hayatında unutamadığı bazı anlar vardır; Trinidad otogarına indiğimizde gelen turistlere evlerindeki odaları kiralamak isteyen insanların üzerimize çullanması ve benim bu hengamede  ' Tania'yı tanıyan var mı' dediğimde hepsinin ' ben Tania'yım ya da ' ben Tania'nın en iyi arkadaşıyım sizi evine götüreyim' demesi bizim hafızamızdan hiç silinmeyecek, her hatırladığımızda kahkahalara boğulduğumuz bir anı olarak kalacak.

Trinidad, 500 yıllık geçmişe sahip bir köy-şehir karışımı bir yer. Tüm şehri yürüyerek gezebiliyorsunuz, Havana'dan sonra burası çok sakin, çok şirin geldi bize. Taş sokaklarında evlerin güzelliğine hayran kalarak günlerce gezebilir insan. Merkezde yine bir kilise, Plaza Mayor ve bu kadar... Museo Romantico diye dışarıdan çok enteresan gözükmeyen bir müze vardı ama girmediğimiz için çok bilgi veremiyoruz.


                             

Trinidad'da da Havana'da olduğu gibi bir Bodeguita del Medio var; sokaklardan dışarı taşan ve Kübalı sanatçıların yaptığı resimleri satan küçük dükkanlar, hediyelik eşyacılar var. Biz öğleden sonra vardığımız için karnımız acıkmıştı ve hemen ev sahibimiz Tania'ya akşam yemeği siparişi verdik, 1 saat sonra döndüğümüzde şimdiye kadar Küba'da yediğimiz en güzel yemekler bizi bekliyordu. Küba mutfağı yazarken insanın eli klavyenin tuşuna gitmiyor ama bu mutfağa özgü siyah fasulye-pilav, kabak tatlısı, muz kızartması, avokadolu salata ve ıstakoz şahaneydi. Üzerine sallanan sandalyelerimize oturup terasta içtiğimiz güzel bir Küba kahvesi, hepsi 10 CUC.


Trinidad'da ünlü Canchanchara isimli bir yer var, aynı adı taşıyan balla şeker kamışı liköründen yapılan bir içkileri var. Bunu denemeden buradan ayrılamazdık, müptelası olmadık ama değişik olduğu için denemek lazım, beğenip bardaklarca içen de çok. 


Trinidad'da gece hayatı Casa de la Musica'dan başlıyor, zaten küçük bir yer çok fazla alternatif yok. Buradaki Casa de la Musica açık hava, çok keyifli bir yer. Akşam hava kararmadan gruplar çıkmaya başlıyor ve gerisini yazmaya gerek yok; müzik ve dans.


Trinidad'daki denizin çok güzel olduğunu duyduğumuz için, 2. günü sabahı Ancon Plajı'na gittik. Çok uzun ve güzel bir plajı var, burada otelde kalmak isteyenler için kaç yıldızlı olduğunu bilmediğimiz 1-2 otel de var. Eylül ayı olduğu için plajda çok fazla insan yoktu, deniz de yine çok sıcaktı. Snorkelle açılmak için güzel bir nokta, kişi başı 10 CUC karşılığında 1 saatliğine tekneyle açıldık. Dalmaya gerek kalmadan sadece snorkelle bile Nemo'dan tutun başka bir çok değişik balık türü var, köpek balığı hariç. Su çok sıcak olduğu için köpek balığı bu taraflara çok uğramıyormuş, 

Sıcaktan bunaldığımız anda da yan taraftaki büfeye gidip resmen dalından koparıp masaya getirdikleri hindistan cevizinin önce suyunu içtik, sonra kestirip içini yedik.


Öğleden sonra Trinidad merkeze geri döndük ve bu sefer tarihi Plaza Mayor'u değil birkaç sokak aşağıdaki yeni Plaza Mayor etrafında dolaştık. Artık puro almanın zamanı gelmişti, Cohiba, Romeo y Julieta en tanındık markalar, 3,5CUC'a satılan da var kutusu 400CUC'u aşan da. Sokakta dolaşırken size sürekli puro lazım mı diyen ve resmi satıcılardan çok daha ucuza teklif eden kişiler olacak, biz bunlara çok fazla güvenemedik, hem kalitesiz olma riski var hem de ülkeden çıkışta faturasını gösteremediğinizde sıkıntı çıkarabilirlerdi. Küba'dayken içmek için daha ucuz, yerel fabrikada sarılmış purolardan, Türkiye'ye getirmek için Romeo y Julieta markalı purolardan tercih ettik. Rom içinse düşünmeye hiç gerek yok;  Havana Club tek tercihimiz. 


Trinidad'da gece eğlenmek için Casa de la Musica'ya başka bir alternatif de biraz yokuş çıkılarak gidilen mağaraki bar. Bildiğimiz mağarayı disko yapmışlar, akustik çok iyi, mekanın adı Discoteca la Cueva. Zaten çok fazla mekan olmadığı için kime sorsanız gösteriyor, tarihi Plaza Mayor'dan dümdüz yukarı çıkıyorsunuz, akşam çok fazla ışıklandırılmamış yollardan geçip mağaraya ulaşıyorsunuz. Giriş 5CUC, biz hafta içi gittiğimiz için çok fazla kişi yoktu, reggeaton ağırlıklı, sadece latin amerika şarkıları. Mekan çok dolmayınca orada tanıştığımız Amerikalı, Avustralya ve ingiliz turistlerle birlikte Casa de la Musica'ya geri döndük.
Trinidad'daki son günümüzde Tania'nın hazırladığı kahvaltıyı edip yine onun ayarladığı taksiye binerek Havana'ya geri döndük. Açıkçası içimiz biraz buruktu Trinidad'dan ayrılırken, hiç bırakmak istemedik. Havana'dan daha çok sevdik galiba bu küçük şehri.
Öğleden sonra Havana'ya varıp 1 gece kalacağımız Vedado'daki eve yerleştik, ev sahibimiz Aime, kocası ve oğulları. Evleri yine çok büyük ve çok güzel. Havana'daki öğleden sonrayı önceden göremediğimiz Güzel Sanatlar Müzesi'ne ayırdık, Museo de la Bellas Artes. Küba, sanata çok önem veren bir ülke ve aslında duymadığımız çok büyük sanatçılar yetiştirmiş. Müzede 1 saatten fazla kalınabilir, müzeyi gezerken geçici bir serginin olduğu tarafa geçtik, uzaktan fotograf sandığımız aşağıdaki resim ve sergideki diğer resimler alkışa şayan.


Şimdiye kadar yapmak istediğimiz ama yapamadığımız bir şey vardı, o da puro fabrikası gezisi. Buraya kadar gelmişken dünyaca ünlü puroların yapım aşamasını görmek istiyorduk. Havana'daki puro fabrikası Capitolio'nun hemen arkasındaki sokakta, adı Patragas. Buradaki fabrika kapanıp 3km öteye taşınmış, kapısı hala açık ve yan tarafında puroların satıldığı dükkan satışa devam ediyor. Fabrikayı gezmek yola çıkacağımız son günün sabahına kaldı, önce Hotel plaza içindeki tur acentasından biletleri aldık ve bir taksiyle anlaşıp bizi önce fabrikanın taşındığı yere sonra da bavullarımızı almak üzere eve götürmesi için anlaştık. Yol boyunca taksicinin ' Puro isterseniz bende orjinaller var, çok daha uygun fiyata veririm' gibi tekliflerini geri çevirdik. Fabrikayı gruplar halinde gezdiriyorlar, İngilizce ilk tura katıldık, purolar kadınların bacaklarında sarılmıyor olsa da makinede değil elde sarılmaya devam ediyor. Burada fotograf çekmek yasak. Küba'da puro fabrikasında çalışanlara sardıkları purolardan her ay ücretsiz veriliyor, onlar da tabi ilk olarak bunları masa altından turistlere satmayı tercih ediyorlar. Biz havalimanına yetişmek için turdan erken ayrılmak zorunda kaldığımızda, rehber bizi aşağı indirip kapıyı kapattı ve eğer ucuz puro almak istersek temin edebileceğini söyledi. 

Havana'ya ilk geldiğimizde Devrim meydanı'nı görmüştük, ayrılırken de en son burayı ziyaret ettik. Aslında göze hitap eden bir tarafı yok, çirkince bakanlık binaları var, ortadaki meydanda birkaç hafta sonra gelecek Papa için hazırlıklar vardı, bizi sokmadılar. Yine de Che Guevara'yla son kez vedalaşmış olduk...