Avusturya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Avusturya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mart 2015 Cumartesi

Viyana: Kültür ve sanata en yakın olabildiğimiz yer

Viyana'yı o kadar çok insandan dinlemiştim, hakkında o kadar çok şey dinleyip seyretmiştim ki bu kültür ve sanat şehrini görmek kaçınılmaz olmuştu. 2014 mayıs ayında yolumuz Avusturya'ya düştüğünde nihayet bu arzumuzu gerçekleştirebildik.



Viyana havaalanı oldukça büyük bir yer, sonrasında tren ve metro istasyonlarını gördükçe insan daha iyi anlıyor, hepsi bir alışveriş merkezi şeklinde. Havaalanından şehir merkezine hem hızlı hem de normal trenle ulaşmak mümkün. CAT'ler 15dk'da götürüyor, bilet 12 EUR. Normal trenler de yaklaşık yarım saatte şehir merkezine varıyor, o da 4,20 EUR.
Şehrin içinde de metro ve tramwaylarla gece 1'e kadar istediğiniz her yere ulaşabiliyorsunuz, araba kiralamaya hiç gerek yok.

Cuma akşamı uçaktan inip hemen şehir merkezindeki otele eşyalarımı bırakıp buluşmak için Westbahnhof tren garına geçtim. Birbirimizi bulduktan sonra tavsiye üzerine gar etrafındaki mekanlara bakındık, genelde kebabçılar ve cafeler var ama akşam geç saatte güzel vakit geçirebilmek için hoş bir mekan bulamadık. Karşıya geçip içeride insanların oturduğunu gördüğümüz ve piyano sesi duyulan bir cafeye girdik, ortam oldukça ilginç. Papyon, smokin ortada gezinen garson, ortada üzerinde taze meyvelerin ve dantel bir örtünün olduğu piyanoyu çalan bir piyanist ve bu ortamda kartlarla oyun oynayan, sigarasını tüttüren müşteriler :) Avusturya'da beni çok şaşırtan bir durum kapalı alanlarda sigara içilebiliyor. Avusturya'ya özgü cefa melange içip mekan kapanmadan kalkıp otelimize gittik.

Bir sonraki gün, Viyana turumuz başladı. Haritayı önümüze alıp nereden başlasak diye düşünürken kahvaltımızı etmek için yola çıktık. Yürüyerek meydana yakın bir yerde croissantlı cafe melange'lı kahvaltımızı yaptık.  Hava açısından çok şansımız yoktu, uçaktan indiğimizde başlayan yağmur ve soğuk seyahatin sonuna kadar bizimleydi. Buradan ünlü kahveci Julius Meinl'in kocaman gourmet shopunda durup Stephansplatz'a doğru yürüdük. Viyana aslında küçük bir yer, harita üzerinde uzak görünen heryere yürüyerek gidilebiliyor. Saint Stephan katedrali  şehrin merkezi, buluşma noktası. Gerçekten devasa bir boyutta, 1300lü yıllarda o kadar az bir nüfusa neden bu kadar büyük bir katedral ihtiyacı duymuşlar acaba? İçerisi çok ihtişamlı, görülmeye değer. Şehir merkezi bu katedral etrafında şekillenmiş, her hangi bir yere gidebilmek için mutlaka defalarca önünden geçip ezberliyorsunuz, zaten heryerden de gözüken en yüksek yapıların başında. Şehrin silüetinde tartışılmaz bir yeri var.

İlk gün haritaya çok fazla hakimiyet kuramadığımız için Stephanplatz'a paralel çıkan Roten Trum üzerinden devam ettik, burada turistler açısından görülmesi gereken bir şey yok, karşılıklı büyük mağazalar, eğer Viyana'ya Zara'dan alışveriş yapmak için gitmediyseniz fazla zaman kaybetmeye gerek yok.


Eğer öğlen 12'de Hoher Markt'a yolunuz düşerse, durup karşı tarafa bakan insanların ne yaptığını merak edeceksiniz: Herkes karşı duvarda içerisinde müzikle hareket eden saate bakıyor: Anker Clock. Biz de biraz durup seyrettik, Hoher Mark şehrin en eşki pazar yerlerinden biriymiş ama günümüze binalardan çok azı eski haliyle kalabilmiş.
Roten Trum bitiminde sizi Donaukanal nehrine çıkarıyor, köprüden şehrin karşı tarafına geçebiliyorsanız, bir geçtik ama hiçbir şey olmadığı için geri döndük.

İlk gün karnımız acıktığımızda gideceğimiz durak belliydi. Herkesin ballandıra ballandıra anlattığı, Viyana'nın en meşhur şnitzelcisi FiglMüller. Önünde çok uzun kuyruk olan ilk açıldığı yerin biraz ilerisinde yeni ve daha büyük bir yer açmışlar. Biz de pasajın içindeki ilk açılan yerine gittiğimizde yer olmadığı için diğer tarafa yönlendirdiler. Buranın ünlü olmasının nedeni şnitzelleri en ince yapan ve baharatlarla en güzel kızartan yer olması. Eğer domuz eti yemiyorsanız, tavuklu söyleyebilirsiniz ama domuz şnitzelde olduğu gibi tabaktan fışkıran bir şnitzel yerine, 2 parça halinde gelecek bilginize.

ilk gün bizim için kutsal olan şnitzel yeme görevini yerine getirdikten sonra yine Viyana'da öğrendiğimiz tek yer olan Stephenplatz'a gidip haritayı önümüze koyduk. 3. günde ancak anlayabildiğimiz bu küçük şehir aslında çok kompakt, ama biz ilk 2 gün bir türlü çözemeyip sürekli kendimizi Stephenplatz'da buluyorduk. Karntern Strabe'de dümdüz devam ettikten sonra aklımıza esen bir sokaktan sağa girdik ve müzeler bölgesi olduğunu sonradan öğrendiğimiz geniş bahçeli ferah bir yere çıktık. Meğer burası Viyana'nın en uğrak turistik bölgesiymiş. Tam hangi müzeye girelim diye düşünürken tekrar yağmur yağmaya başladığı için yeşilliklerin içinde kurulan çadır- birahanevari bir yere sığındık. İçeride canlı müzik ve bol et kokusu vardı; et kokusu ağır basınca kendimizi yağmurun şevkatli kollarına bıraktık ve aklımızın estiği gibi yürümeye devam ettik. Şanslıydık ki en sonunda bir şekilde Opera binasına ulaştık, tabi Opera binası olduğunu sonradan anladık :)

Opera binası salonu
Viyana Opera binası gerçekten çok ihtişamlı bir yapı, buraya kadar gelip bu ünlü şehrin ünlü operalarından birini seyretmeden olmaz derseniz önceden mutlaka biletleri internetten almanız gerekiyor. Önceden almadıysanız oradaki turist ofisleri de bilet satıyor, fiyatları 40-50 EUR'dan 200 EUR'ya kadar geniş bir yelpazede değişiyor. Bize çok pahalı geldiği için almadık, ama şans eseri tam opera başlamadan önce binanın önünde ellerinde kalan biletleri ucuza satmaya çalışan insanlar gördük; sonrasında içerideki görevli bize opera başlamadan 15dk önce ayakta seyretmek isteyenlere 3 EUR'ya biletlerin satıldığını söyleyince karar vermemiz uzun sürmedi :) biletleri alıp üst kata çıktığımızda çok sık giyinmiş insanların yanında turist olduğumuzu belli ederek, montları çantaları bıraktık ve salona geçtik. bu güzel tecrübeden mahrum kalmak istemiyorsanız ve opera hayatınızda olmazsa olmaz değilse, bir görmek için 3 EUR'ya harika bir fırsat. Bu arada Opera binası'nın dışına da içeri giremeyen insanların seyretmesi için dev bir ekran kuruluyor ve bu sanat şovundan herkes yararlanabiliyor.










Operadaki güzel gezinin ardından; gastronomik turun bir parçası olarak yine ününü önceden araştırıp bulduğumuz Demel pastanesini aramaya çıktık; ara sokak diyebileceğimiz ama şehir merkezine çok yakın bu pastane tıklım tıkış ve viyana'daki en güzel apfelstrude'leri yapıyor. içeri girdiğimizde oturacak bir yer bulamadık; içeride sigara içilen bir bölüm olduğu için rahatsız olmuştuk, garsonların suratsız bakışları altında kendi masamızı kendimiz bulduk ve meşhur apfelstrudelerimizi ısmarladık. tadı yediğinizde vaaay dedirtmiyor ama güzel, yine burada denenecek başka tatlılar da var, üretim yerleri bir camekanla herkesin görebileceği ama yine suratsız bir garson yüzünden istediği kadar bakamayacğı şekilde yapmışlar.









Avusturya pastane kültürünün çok zengin olduğu bir yer; zaten şnitzel dışında avusturya mutfağında tuzlu başka birşey var mı bilmiyorum. Viyana'daki bir diğer ünlü pastane de Sacher hotelinin altında bulunan Cafe Sacher. oldukça şirin ve küçük bir mekan. İçerisi kalabalık olduğu için sırayla alıyorlar en ünlü tatlısı Sacher torte, çikolatalı pasta diyebileceğimiz ve aslında değişik bir tarafı olmayan bir pasta ama oldukça güzel.
                                                                                           Cafe Sacher'den çıktığımızda hava ilk defa güneş açtığı için mutluluğumuza diyecek yoktu. Sokakta sevincimizden zıplamaya bile başladık :)  ve Viyana sokaklarında gezinmeye devam ettik.
Gastronomik bir çift olarak her geziden önce gideceğimiz yerde nerede ne yemeliyiz iyice araştırdığım (ız) için güzel yemek yemeyi sevenlere bir diğer tavsiyemiz de ünlü tarihi tapasçı Trzesniewski. Biz öğleden sonra gittiğimiz için her şey nedereyse bitmişti, bir kaç çeşit kalmıştı, karnımız da çok aç olmadığı için sadece görüp çıkmış olduk. 
Viyana'da çok güzel bir çok saray var, bunlardan en önemlilerinden biri de Belvedere. Maalesef sürekli yağmur yağdığı için istediğimiz tüm sarayları gezemedik ama Belvedere bile çok güzel bir referans oldu.






Bir sonraki günün sabahında kahvaltı etmek için merkezde bir pasaj içerisine girdik ve insanların kahvaltı için geldikleri bir mekana oturduk; yani croissant ve cafe melange...

Gezinin son gününde artık müze, saray gezme işlerini bitirdikten sonra şehrin biraz dışında Kegelgasse'de tramvayla gidilen ilginç bir evi görmeye gittik: HundertWasser haus. Burası 1980li yıllarda avusturyalı bir mimar tarafından yapılmış ve içerisinde insanların oturduğu bir rezidans aslında, doğayla içiçe bir mimarisi var, bizim çok hoşumuza gitti, Viyana'da zamanınınz varsa mutlaka uğrayın...
Yine gastronomoik bir tüyo: Viyana'nın en güzel dondurmasını yapan yer Zanoni & Zanoni... Hava çok soğuk olsa da tabi ki bu dondurmanın da tadına baktık... Artık Viyana'ya veda etme zamanı geldiği için günün geri kalan kısmını ayaklarımızı bizi nereye götürüyorsa oraya gidip gezerek geçirdik. Aklmızda kalan tek uhde keşke o kadar yağmur yağmasaydı da daha rahat gezebilseydik oldu,  bu da bir daha gitmek için bir bahanemiz oldu:)